Arz güvenliği yerini “Dayanıklılığa” bırakırken

Neden not aldım?

Eğer elektrik şebekesinin geleceğinde daha fazla yenilenebilir ve kesikli kaynak olacak ise, “arz güvenliği”(security of supply)’dan bahsetmek anlamsız olabilir. Yani rüzgar ve güneşin “kaynak güvenliği” yerine bu kaynakların şebekeye daha fazla girmesi ile birlikte elektrik sistemi ve şebekenin daha esnek ve tepki verip iyileşebilen bir sisteme dönüşmesi kaçınılmazdır. Kısaca Arz Güvenliği eski ekol, Dayanıklılık yeni sorunsal diyebiliriz.

Giriş

Tarihsel bir perspektiften yaklaşması ile tüm bu yazıyı yazma fikri GreenTechMedia sitesindeki, “Enerji Dayanıklılığının kısa tarihi” yazısından geldi. İçeriğine katılmamakla birlikte temel mantığı açısından okunması gereken bir yazı diyebilirim.

Bugün ki enerji politikalarımız aslında petrol krizleri ile şekillenmiş görünüyor. Buna ilgili Bakanlık ve birimlerin kurulmasından uluslararası örgütlere kadar bir çok örnek verilebilir. Bilkent’te verdiğim “Enerji Krizleri” dersinde de bu konuya değiniyorum. 1970lerdeki petrol krizlerindeki yokluk, yüksek fiyatlar ve kuyruklar bir korku rüzgarı estiriyor. Bu korku rüzgarına verilen “güvenlik” cevabı da “Arz Güvenliği”dir. İlk petrol krizinin evladı IEA’in en önemli kriterlerinden biri de 90 günlük stok zorunluluğudur. Çünkü bir kaynak güvenliğine karşı yapılabilecek en önemli hazırlık yeterli stok bulundurmaktı.

Stoklar bugün o kadar önemli ki, ABD stokları petrol fiyatını etkileyen önemli haftalık verilerdendir. Fakat konu elektriğe geldiğinde, arz güvenliği 2000 sonrası piyasa modelleri ile yatırım ve yakıt güvenliği karışımı bir anlamda kullanıldı.

Sonunda tüketicinin istediği güvenilirlik(reliability)tir. Yani düğmeye basınca elektrik gelsin. Bunun sistem tarafındaki yansıması da arz güvenliği kabul edildi. Ve arz güvenliği geniş anlamda “güvenilirlik” demekti. İçine iletim hatları da girdi, dönem dönem fiyatlarda..

Dayanıklılık ise daha çok şebekenin ve daha önemlisi hava olayları ve deprem vs gibi öngörülemeyen olaylara karşı şebeke esnekliği gibi anlaşılıyordu. Fakat bugün güvenilirlik genel tanımı altındaki alt kriterlerden arz güvenliği dayanıklılığa kaymış durumdadır.

ABD örneği

Dayanıklılık dediğimiz zaman neyi konuşuyoruz” isimli makalede, ABD’de de son dönem dayanıklılık tartışmalarının kısa bir özetini bulabilirsiniz.

Kısaca Trump yönetimi iktidaya geldikten sonra kömürü ve nükleeri destekleme yolları için ABD enerji düzenleyicisi FERC’e düzenleme talimatı verdi. FERC’de “yakıt güvenliği” adı altındaki bu talimatı “fiyat” açısından reddetti. Ama “dayanıklılık” temelli yeni bir tartışma gündemi açtı. (FERC Gündem AD18-7) Bu yazıda atıfta bulunulan bir çok fikir de bu tartışmaların bir neticesidir.

Dayanıklılık

“Eğilme, bükülmeden sonra orjinal form ve pozisyona dönebilme gücü” dayanıklılığın tanımı olarak kabul edilebilir. Sue Tierney’in sunumunda dayanıklılık:

  • aktiviteler bütünü veya birleşimi;
  • güvenilirlikle aynı olmayan,
  • üretim veya elektrik sisteminden daha fazla büyükbir kapsamı olan

kavram olarak ele alınıyor. Eğer dayanıklılığı konuşuyorsak

  • Sistemde kesilmelerin olabileceği
  • bunlarla başa çıkmak için hazırlıkların yapılabileceği
  • etkilerinin en aza indirilebileceği
  • hizmetleri tekrar hızla eski haline getirebilecek
  • geçmişte yapılanlardan ders çıkararak gelecek performansları iyileştiren

kavramsal bir bütün olarak ele alınmış.

Devin Hartman’ın sunumund güvenilirlik, kaynak yeterliliği ve dayanıklılık aşağıdaki şekille şöyle gösterilmiş:

Hartman’a göre güvenilirlik, aslında kaynak yeterliliği ve dayanıklılığını da kapsayan bir kavram. Fakat herkes aynı düşünmüyor.

Geleceğe Bakarken

Özellikle elektrik şebekesinde son dönemde çok tartışılan esneklik ihtiyacı da aslında “dayanıklılık” talebinin bir izdüşümüdür. Daha fazla yenilenebilir kaynak gelmesi ile birlikte, daha esnek, daha doğrusu bir olay durumunda hızla sistemi eski haline getirebilecek “plastik” kaynaklara olan ihtiyaç artacaktır.

Bunun en ilginç göstergesi de “piller”dir. Pillerin gelecekteki elektrik şebekesinde oynayacağı kilit rolü, arz güvenliğine bağlamak yanlış olacaktır. Çünkü pil sistemleri bir “kaynak”tan çok sisteme esneklik ve dayanıklılık getiren çift yönlü bir araçtır. Bence “plastik” bir sistem elemanıdır. Bu sebeple pillerin şebekedeki önemi giderek artacaktır.

Daha karbonsuz bir elektrik şebekesinde artan güneş ve rüzgar gibi kaynaklar ile birlikte arz güvenliği anlamını bugünkine oranla kaybedebilir. Bu kaynakların gelmesi aslında bizim “doğal olmayan” elektrik şebekemize, doğayı tekrar geri getiriyor. Çünkü elektrik sistemi doğal koşullardan bağımsız olarak(kömür, nükleer, doğalgaz) istenilen zamanda doğal olmayan faaliyetleri (mesela gece aydınlık, tv izleme, bilgisayar ile haberleşme gibi etkinlikleri) yapmamızı sağlıyordu.

Şimdi daha fazla doğa olaylarına maruz bir elektrik şebekesi ve kaynağı daha fazla doğadan gelen bir sistemimiz olacak gibi duruyor. O zaman arz güvenliği kavramını ne kadar genişletirsek genişletelim, ne orman yangınlarından ne doğa olaylarından, çok soğuk kışlar, çok kurak yıllardan kaçmak imkansız gibi duruyor. Aksine tüm doğa olaylarından etkilenen de bir “yakıt” girdisi olacak. Yani “mükemmel şebeke” daha da uzakta, bu sebeple daha “dayanıklı bir elektrik sistemi” artık sistemin yeni hedefidir. Ta ki bir sonraki yakıt krizine kadar.